23 Haziran 2016 Perşembe

"BENİM ÇOCUĞUM" DA NEREDEN ÇIKTI!






       

 Çok uzun zaman önce; bir çocuk sitesine yayınlanmak üzere bir yazı yazmıştım. Yazının içeriği blog tanıtımıydı. Blog sahiplere fırsat sunan sevgili Zümrüt hanımın sitesi. Fakat bir rahatsızlık sonucu yazıyı tamamlayıp bir türlü kendisine ulaştıramadım. Sonrasın da yazıyı kendisiyle iletişim kurup, iletemedim. Öyle böyle derken yazı kayboldu. Bir süre, bulabilme ümidiyle her bloga yazı yazmaya kalkışım da kendime engel oldum. Bildiğin takıntı oldu işte; giriş o yazıyla olacaktı. Her neyse kısmet değilmiş. Yazı yok yok… Kim der ki bloga giriş yazısı o yazının üzerinden olacak. Ümidim kalmadığı için yazmaya karar verdim, yoksa takıntı oldu dedim ya aynen öyle. Yeni blog açma heyecanıyla olmasa da, bloga yeni kişisel paylaşımlarda bulunmak isteme heyecanıyla yazmaya başlıyorum. Zira o zamanlar çocuğum da yoktu. Yeteri kadar geç kaldım ve artık çocuklu biri olarak ta paylaşacak çok şey birikti.

      Evlendikten sonra; doğal olarak çocukluğunda bazı olumlu ve olumsuz karakteristik özellikler kazanan biri olarak; bilinçli çocuk yetiştirmenin önemli olduğunun farkında, aile eğitimi kursuna katıldım. Fark ettim ki; kursta yeni evlenmiş anne adayı bir tek ben varım. Benim dışımda anne olmayan; bakıcı anne adayı olma isteğiyle kursta bulunan bir genç kız ve farkındalık kazanmış küçük çocuklu anne ve 1-2 çocuklu kendine bir iş seçme eğiliminde bulunan kadınlar vardı.

       İçinde bulunmuş olduğum durumu göz önüne alarak; benim gibi çocuk eğitimi kursuna gitmeye fırsatı olmayan kadınlara, bu bilgilerin bir şekilde ulaşması gerektiğini düşünüyordum. Ki daha önce bi haber olduğum blog ile karşılaştım. Blog nedir ne değildir öğrenirken; öncelikle amacıma hizmet edecek bir blog adı bulmam gerekiyordu. Tüm ebeveynlerin tek dili olabilecek “Benim Çocuğum” un buna uygun olduğuna karar verdim. Ve ders notlarını Windows Word da yazmaya karar verdim. Elbette hazır bilgiler, düzenli bir gidişatla paylaşım yapmanın rahatlığı vardı. Fakat tüm yazıları Windows word programına yazarak; bloga resimlerle derleyip eklemek bayağı zamanımı aldı. Öncelikle bir twitter hesabı derken sonra facebook ve çocuğum olduktan sonra kişisel bir instagram hesabı oluşturdum. Blog paylaşımlarına hastalık, üniversite, doğum, lohusalık, çocuk bakımı sebeplerinden uzun süre devam edemesem de sosyal medya üzerinden farklı yararlı bilgileri paylaşmaya devam ettim, ediyorum. Bir çok farklı paylaşımların bir arada bulunduğu bir sanal ortam meydana geldi. Hem öğreniyor hem paylaşıyorum.

       Benim Çocuğum’um hikayesi böyle başladı.  Elbette bu bilgilerle çoçuk yetiştirmek imkansız. Ama kızım Duru olmadan bazı şeyleri bilerek hamilelik geçirmek keyifli. Ama bilgi, çok bilgi lazım. Keşke dememek için bilmediklerimizi ebeveynlerinde tecrübeleriyle hep beraber öğrenmeye ne dersiniz. Sizin endişelerinizi, kaygılarınızı bile bir başkasının hissetmesi kıymetli. Öğrenirken ki çabamız, karşılaştıklarımız ve üstesinden gelişlerimizin bir başkasına ışık olması ümidiyle...
                                                                        Gülşah Varol Osmanlı















 


10 Aralık 2015 Perşembe

LOHUSALIK


LOHUSALIK

       Çocuk ve plesantanın doğumundan sonra başlar ve genital organlarla birlikte bütün anne organizmasında gebelik nedeniyle meydana gelmiş olan değişmelerin (fizyolojik değişiklikler) gebelikten önceki haline dönüşüne kadar devam eder. Ortalama 6 hafta sürer.

      Doğum sonrası hastalıkların en sık görüldüğü dönem lohusalık dönemidir. Doğum  sonrası genital bölge antiseptik bir solüsyonla temizlenir. Enfeksiyon gelişirse antibiyotik verilir. Bu arada emzirmeye başlanmalıdır. Epizyotomi yapıldıysa dikiş atılmıştır. Dikiş yeri iyileşene kadar temiz ve kuru tutulmalı, herhangi bir merhem sürülmemeli. Her gün antiseptik solüsyonla pansuman yapılmalıdır. Temiz pedler kullanılmalı, sık, sık değiştirilmelidir. İdrar  yapıldıktan sonra genital bölge ılık su ile temizlenmelidir. Lohusa 2.gün yataktan kaldırılıp dolaştırılmalıdır. Meme verilmeden önce ve sonra meme uçları su ile temizlenmelidir. Göğüsleri tartan bir iç çamaşırı giyilmelidir. Anneden gelen ilk ağız sütüne kolostrum denir.

 

27 Temmuz 2015 Pazartesi

0-4 AY ARASINDA Kİ BEBEĞİNİZE UYGULAYABİLECEĞİNİZ BEYİN GELİŞTİRİCİ AKTİVİTELER



Bebeğinizi eve henüz getirdiniz. Ona etrafındaki dünyayı eğlenceli bir şekilde öğretmek ve aynı zamanda beyin gelişimini desteklemek için yollar aramaya başladınız. İşte size 0-4 ay arasındaki bebeğinize uygulayabileceğiniz beyin geliştirici aktiviteler.

  • Bebeğinize hafif rahatlatıcı masajlar yapın.

  • Gerinme hareketleri yaptırın. Kolları ve bacakları yavaşça doğrultun. Başlarda tamamen esnetmeyin, bu acı verici olabilir. Yumuşak olursanız hem onun hem de sizin için eğlenceli olacaktır.


  • Bebeğinizi taşırken ya da altını değiştirirken onunla konuşun. Yaptığınız her şeyi ona anlatın. Konuştuğunuz dili ve nasıl konuştuğunuzu bu yolla öğrenecektir. Cümlelerin sonunda biraz duraklayarak ona konuşma ve sohbet örnekleri vermiş olursunuz.

  • Bazı anne babalar heyecanlı bir şekilde yüksek perdede konuşurlar. Bu beyni uyarır ve dil becerilerini daha hızlı öğrenmelerini sağlar.

  • Bebeğinize şarkı söyleyin. Aynı şarkıların tekrar edilmesi sayesinde tahmin edebilmeyi öğrenir.


  • Bebeğinize basit resimli kitaplar gösterin. Parlak renkli olmalı ve bir sayfada iki veya üç objeden fazlası bulunmamalı.


  • Ce-e oyunları bebeğinize nesnelerin sürekliliğini öğretecektir ve sizi göremese bile orada olduğunuzu bilecektir.


  • Yüz ifadelerini ve bebek seslerini taklit edin. Bu şekilde çevresini etkileyebileceğini öğrenecektir.


  • Uyanık olduğunda en az yarım saatte bir pozisyonunu değiştirin dizinize oturtun, yüz üstü yatırın ve sonra sırtı  üstü. Bu çevresindeki farklı alanları keşfetmesini sağlar, aynı zamanda sıkılmasını engeller.
  • Duyma alıştırmaları yapmak için bir çıngırak alın ve bir yanında veya arkasında sallayın. Nesnenin nerede olduğunu bulmak için odaklanmaya başlayacaktır.


  • Dokunması için pek çok farklı şey verin. Farklı kumaş ve dokumaları keşfetmesini sağlayın.


  • Sırt üstü yattığında oyuncakları yüzünden 30-45 cm yukarı asın. Böylece gözleri ile nesneye odaklanmayı öğrenecektir ve bu bir süre eğlenmesini sağlayacaktır.


  • Bebeğinizi dizlerinizin üzerine oturtun veya çok küçükse yüzüstü bacaklarınızı üzerine yatırın. Yavaşça aşağı yukarı hoplatın. Bu ona hareketi öğretecektir.


  • Bebeğinize ağzı ile keşfedici birkaç güvenli oyuncak verin, bu oyuncakları gün içinde değiştirin.
  • Bebeğiniz büyüdükçe el çırpma oyunları ve hareketli şarkılar eğlenceli olacaktır.
  • Çevredeki hayvanları işaret edin ve isimlerini söyleyin. Bebekler bazen, henüz isimleri söyleyemesede sesleri çıkarmaya başlarlar.


  • Bazen bebeklere bunlar fazla gelebilir. Her gün küçük bir sessiz zaman ayırmak iyi olacaktır. Odayı bir karartın, sallanabileceğiniz bir yere oturun, yumuşak bir şarkı mırıldanın veya sadece sessizce oturun. Bu birlikte gevşeme zamanı her ikinize de sakinleşme tekniklerini öğretecektir.


  • Temiz hava almak için bebeğinizi yürüyüşlere götürün ve onu yeni ortamlarla karşılaştırın.
  • Bebeğinize tekerlemeler ve ninniler söyleyin.


  • Bebeğinize onu sevdiğinizi söyleyin, bunun ne anlama geldiğini yakında öğrenecektir ve size karşılık vermesi çok uzun sürmeyecektir.

4 Ağustos 2013 Pazar

ZEKA GELİŞİMİ


ZEKA GELİŞİMİ

       Zeka, insan beynini karmaşık yeteneğini ortaya koyar. Zeka, iyi akıl yürütme, iyi hüküm verme ve kendi kendini aşma kapasitesi olarak açıklanmıştır. “Bireyin amaçlı davranma, mantıklı düşünme ve çevresiyle ilişkilerinde etkili olma kapasitesinin tümüdür.
Mekanik Zekâ: Alet, cihaz kullanma ve makine  işletebilmede bu zekâ etkindir.
Sosyal Zekâ: İnsanları anlama, kişiler arası ilişkileri görüp bunlara göre davranabilme gücüdür.
Soyut Zekâ: Sözcükler, sayılar, formüller gibi sembollerle düşünmede, bilimsel ilkeleri kavramada bu zekâ etkindir.

Zekânın İnsanlar Arasındaki Dağılımı
      Toplumdaki bireylerin zekâ düzeyleri çan eğrisine uygun şekilde dağılım gösterir. İnsanların sahip olduğu zekâ düzeyleri ortalama 100 olmak üzere, 90 ile 110 arasında değişme gösterir.

Zihinsel Yetersizliği Olan Çocuklar
Zihinsel yetersizlik, gelişim süreci içinde genel zekâ fonksiyonlarının normalin altında olması, öğrenme ve sosyal uyum sağlayıcı davranışlarda bozukluğun görülmesi olarak tanımlanır. Zekâ bölümü puanları 70 ve altındadır. Bu çocukların eğitimlerindeki temel amaç, bağımsız yaşama becerilerini, kapasiteleri  ölçüsünde geliştirmektir. Zihinsel yetersizliği olan çocukların, zekâ yetenekleri kronolojik yaşlarının altındadır. Bu çocuklarda şu özellikler görülür:
Geç ve güç öğrenme,
Dikkat dağınıklığı,
Kısa süreli belleklerinde problem olması,
Dil ve konuşma bozuklukları,
Kişilik ve sosyal özelliklerinde problemler görülür.

ZEKA GELİŞİM AŞAMALARI

                İşlemleri öğrenmek çockular için zeka gelişiminin bir göstergesidir. Örneğin; 2 yaşındaki bir çocuk eline aldığı mıknatısı önce ağzına götürür ama daha sonra mıknatısın işlevini keşfettiği andan itibaren o işlevi uygular ve dener.
 
1. Duyu-Motor Gelişim:


 
 
      ilk aylarda kendini emme refleksi ile gösterir, daha sonraki aylarda emmeyi tekrarlar. Daha sonra çocuk kendine ilginç gelen hareketleri tekrarlar. (0-18 ay için geçerli) Örneğin: bebeğin önüne bir örtü örtülür ucunada ilgisini çekecek oyuncaklar koyduğumuzda oyuncaklarla bazı hareketleri dener. Rast gele örtüyü bir kez çekip oyuncaklara ulaştığında bu hareketi oyuncakları almak için tekrar dener. (11-18. Aylarda deneme yanılma hareketleri başlar. Önceden yastığı yumruğu ile yere atıyorken şimdi ayakları ile yere atmaya çalışır.) Duyu-Motor gelişim sürecinde obje devamlılığı gelişir. İlk aylarda resimler vardır fakat çok fazla devamlılığı yoktur. Bu dönemin sonunda objeler görme alanından kaybolsalar bile çocuk için varlıklarını devam ettirirler.
2. İşlem Öncesi Dönem (18 ay- 7 yaş)
 
           Dil gelişimi ile paralel gelişir. Davranış biçimi sembolik bir karakter kazanır. Örneğin, çocuk tahta parçaları ile bir arabaymış gibi oynar ve araba sesleri çıkarır. Bu objelerle sembolik olarak ilgilenme bu dönemin en belirgin özelliğidir. Çocuk bu dönemde objeleri daha sınıflandıramaz.  
 

 
 
3. Belirli İşlem Dönemi ( 7-12 yaş)
 
           7 yaşından itibaren öğrenme deneme yanılma gibi rastgele metotlarla değil belirli kurallar çerçevesinde gerçekleşir. Çocuk objeleri ağırlıklarına ve büyüklüklerine göre sıralayabilir. Yavaş yavaş plan geliştirebilir ve bunu öğrenebilir. Tek ve çoğul kavramları
gelişir. Bu da matematiksel ilişkileri anlaması açısından bir koşuldur. Bir çok olay öğrenme ve deneyim sonucu öğrenilir.

4. Formal İşlem Dönemi (12 yaşından itibaren)
         Özet çıkarma, mantıklı düşünme ve uygulama dönemidir. Artık çocuk hipotezler üretebilir ve sonuçları karşılaştırabilir. Karışık işlemler sıraya konularak çözümlenebilir. Gençler kendi sorun çözme yeteneklerini

geliştirirler. Kendi kendilerini daha iyi ifade ederler.

BİLİŞSEL GELİŞİMİ GELİŞTİRİCİ UYGULAMALAR

1. Çevrede Bulunan Objeleri Tanıma:

1 yaşındaki çocuk çevresindeki malzemeye tam anlamıyla egemen değildir. El çırpma, vurma, eşyaları atma gibi hareketlerde bulunur. 2-4 yaşındaki çocuk nesneleri tanımaya, özelliğine göre kullanmaya ve çevresini keşfetmeye başlar. 5-6 yaşındaki çocukta seçme, bağıntı kurma, onaylama,
anlam çıkarma yeteneklerin tam olarak gelişmediği görülür. Objeleri daha iyi tanır. Objelerdeki orjinallik yani üreticilik zeka gelişimini desteklemede daha önemlidir.

2. Deneyler:
       Bir insanı eğitiyorsanız işe onu eğitenden başlayınız. Eğer o sizseniz o zaman kendinizden başlayınız.Çocuklar bir bireydir denek değildir. Çocuklar üzerinde deneme yanılma yöntemi uygulanmaz.

        Çocuğun önüne değişik nesneler oyuncaklar koyabilir renklerini sorabilirsiniz. Büyük-küçük, uzun-kısa, kavramlarını öğretebilirsiniz. 5-6 yaş çocuklarda fasulye, nohut, pamuk sulayarak büyümesini gözlemleyebilirsiniz.

3. Testler:
 
 Zekayı geliştirici bir uygulamadır. Çocuklara kavramları öğretmek amaçlanır. Büyük-küçük, uzun-kısa v.b sorular çocuklara sorulabilir.

      

29 Nisan 2013 Pazartesi

 OTİZMİ FARK ET, YAŞAMI PAYLAŞ!


 
Boşuna demiyorum herşey annelere olan hayranlığımdan diye... İşte öyle bir örnek ki kendisi  bir "anne" olarak hayranlık duymamak imkansız...
Otizm hakkında ve kendisi oğluşu Nazım Özgün hakkında bir yazı yazmış; farkettirmeye, yaşamı sorunlarıyla hep birlikte aşmayı, ayrımcılık yapmamamız gerektiğini belirtmiş...
Farkında olmayan biri olarak bende bu yazıyla artık farkındayım....Şimdi sizde Otizmi fark etmeye hazır mısınız işte buyrun; 


 
 


 
ORTAK YAYIN YAZISI – M. İREM AFŞİN 2 Nisan 2013
Otizm… Yaşamın farklı bir penceresi…
 

Nisan… Aylardan bahar. Havada baharın müjdecisi kokular, yavaş yavaş açan çiçekler, cıvıltıları ile hayatımıza neşe katan kuşlar, güneşin sıcak ışığına kavuşan dünya. Nisan, ruhumuzu aydınlık günlerde ferahlattığımız ay.
 
Nisan, 2008 yılından bu yana, dünya üzerinde yaşayan milyonlarca çocuk ve aileleri için çok başka bir anlam daha taşıyor: OTİZM.
 
2 Nisan, tüm dünyada otizm konusunda farkındalık yaratarak otizmden kaynaklanan sorunlara çözümler yaratmak amacıyla, 2008 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Otizm Farkındalık Günü” olarak ilan edildi.
 
Her yıl, “Otizm Farkındalık Ayı” olan Nisan ayı boyunca dünya genelinde otizmin sorunlarını ve çözümleri konuşuluyor, araştırmaların teşvik edilmesi ve erken teşhisle tedavinin yaygınlaştırılması hedefleniyor.

Oğluşum Nazım Özgün ile otizm labirentine adım attığımız o ilk günden bugüne 8 yıl geçti.

Otizmin karmaşık fırça darbeleri yüzünden, hayatımızın yol haritasını yeniden tanımladık.

Bazen düşününce sanki otizmden önce bir hayatımız yokmuş gibi hissediyorum. Çok eskiden kendini fanusuna kapatmış ruh bebeğimin, şimdi benimle hayatı paylaşması nasıl bir mucizedir, çok iyi biliyorum.

Otizm, doğuştan gelişen, genetik altyapıya dayanan, karmaşık nörolojik-biyolojik tabanlı bir gelişim bozukluğu. Başkalarıyla etkileşimde bulunmayı engelleyerek bireyin kendi iç dünyasıyla baş başa kalmasına yol açan otizm, genellikle 3 yaştan önce ortaya çıkarak çocukların sosyal iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz olarak etkiliyor.

Amerikan Sağlık Bakanlığı verilerine göre bugün dünya genelinde okul çağındaki her 88 çocuktan biri otizm teşhisi alıyor. Otizm erkek çocuklarda kız çocuklara oranla 3–4 kat daha fazla görülüyor, her 54 erkek çocuktan biri günümüzde otizm riski taşıyor.

Dünyada son yıllarda şeker, kanser ve AIDS dahil olmak üzere bir çok hastalıktan daha fazla sayıda otizm teşhisi alınıyor.

Ülkemizde sağlıklı istatistikler olmaması nedeniyle, Otizm Platformu’nun öngördüğü verilere göre, tahmini olarak 550.000 otizmli birey ile 0–14 yaş grubunda 150.000 civarında otizmli çocuk bulunduğu “varsayılıyor.”

Otizmli bireylerin ebeveynleri, kardeşleri, yakın akraba ve çevreleri de hesaba katıldığı zaman, Türkiye’de her ile yayılmış durumda otizmden etkilenen 2 milyondan fazla vatandaşımızdan bahsedebiliriz.

Otizmin kapısını açmak için ilk önemli adım, erken teşhis.

Otizm, yaklaşık bir yaş civarında ilk belirtilerini gösteriyor. Annenin sesi ve gülümsemesi gibi sosyal uyaranlara bebeğin tepkisiz kalması veya tepkilerinde yavaşlık olması, göz teması kurmada zorluklar, motor gelişmede ve taklit becerilerinde gecikme, uyku ve yemek düzeninde sorunlar ilk belirtiler arasında sayılabilir. Çok yaygın bir yanlış kanı, özellikle erkek çocukların geç konuştuğu veya anne/babası geç konuşan çocukların da geç konuşacağı düşüncesi…

Ve erken teşhis, otizmli çocuğun gerekli eğitim ve tedavileri alarak hayata katılması için ilk önemli adım.

Eğer çocuğunuz;
  • Sizinle ve başkalarıyla göz kontağı kurmuyorsa,
  • İsmi söylendiğinde veya çağrıldığında dönüp bakmıyorsa, söyleneni işitmiyor gibi davranıyorsa,
  • Konuşmada yaşıtlarının gerisinde kalmışsa, başkaları ile söyleşiyi başlatma ya da sürdürmede belirgin bir bozukluğu varsa, basmakalıp, yineleyici (ekolali) ya da özel bir dil kullanarak garip konuşuyorsa veya konuşması hiç gelişmemişse,
  • Gözleri sık sık bir şeye takılıp kalıyorsa,
  • Anlamsız gülme veya ağlama krizleri varsa,
  • Parmağıyla istediği şeyi işaret ederek göstermiyorsa,
  • Oyuncaklara amacına uygun oynamayı beceremiyorsa, yaşıtlarının oynadığı oyunlara ilgi göstermiyorsa,
  • Ellerini kanat gibi çırpma, parmak uçlarında yürüme, kendi çevresinde veya eşyalar etrafında dönme, sallanma, çırpınma şeklinde garip ve yineleyici hareketleri (stereotipi) varsa,
  • Bir şarkının bir bölümünü tekrar tekrar söylemek, dolapların kapaklarını sürekli olarak açıp kapatmak, ayak parmaklarının ucunda odanın bir ucundan öbür ucuna koşturmak, bazı eşyaları döndürmek veya sürekli sıraya dizmek gibi çeşitli ilgi ve davranış takıntıları varsa,
  • Günlük yaşamındaki düzen ve program değişimlere aşırı tepkiler veriyor ve uyum sağlayamıyorsa,
  • Kendisine ve çevresine yönelik zarar verici davranışlara sahipse vakit kaybetmeden teşhis için uzmanlara başvurmak gerekiyor.



Otizmin tedavisi var mı?

Otizm, beş bilinmeyenli bir denklem gibi: Nedenleri tam olarak saptanamadığı gibi tek bir kesin tedavisi de günümüzde “henüz” mevcut değil! Otizm, toplumsal fark, ırk, dil, din gözetmiyor, çocuk yetiştirme biçiminizle veya sosyo-ekonomik koşullarınızla da ilgilenmiyor. Genetik faktörlerin yanı sıra, çevresel koşulların – yanlış beslenme, çevre kirliliği, kimyasal maddeler, yanlış ilaç kullanımı, ağır metaller, aşılarda bulunan bazı koruyucu maddeler vb.- otizmi tetiklediği düşünülüyor.

Otizmde biyolojik tedaviler ile ilgili çalışmalar devam ederken, bugün için kabul edilen en önemli tedavi aracı, erken yaşta verilmeye başlanan yoğun bireysel özel eğitim.

Doğal gelişim gösteren her çocuğun kendiliğinden öğrendiği her şeyi, otizmli bir çocuğa özel eğitim yardımı ile öğretmek zorundasınız.

Bu durum bazen iğneyle kuyu kazmaya benzese bile, her otizmli çocuk kendine göre bir öğrenme biçimine sahip. Önemli olan, kapıyı açacak doğru anahtarı bulmak.

Bilimsel olarak erken yaştaki çocuk için kanıtlanmış yoğun eğitim süresi haftada bireysel ve grup eğitimi olarak 40 saat. Oysa ülkemizde sosyal güvenlik kapsamında “otizm özel eğitim raporlu” çocuklar için aylık 6- 12 saat olan özel eğitim süreci, dünya genelinin oldukça gerisinde kalıyor.

 Otizmli çocukların mutlaka eğitim sistemi içinde yer almaları gerekiyor. Çünkü eğitim, otizmli birey için her şeyden önce “tedavi” anlamına geliyor. Otizmi diğer engel gruplarından ayıran en önemli fark; erken tanı ve erken bireysel/kaynaştırma eğitimiyle otizmli çocukların sorunlarının büyük bir kısmını aşmaları.

Oysa yaşamın gerçeği hiç de böyle söylemiyor size! Oğlum Nazım Özgün ile okul öncesi eğitim, ilkokul ve ortaokul süreçlerinde yaşadıklarımız, ayrımcılık hikâyelerinden ibaret.

Otizmli/Aspergerli çocuk, genellikle bilgi eksikliğinden kaynaklanan dirençleri nedeniyle, okul yönetimleri, öğretmenler ve diğer veliler tarafından okulda “istenmeyen çocuk” ilan ediliyor.

Kaynaştırma raporlarına rağmen, okul idareleri otizmli kaynaştırma öğrencisinin kaydını almak istemiyorlar. Okul yaşamı esnasında yaşanan sorunların büyük bir kısmını hoşgörü, anlayış ve bilgi yetersizliğinin giderilmesi ile çözebiliriz, yeter ki toplum tarafından yaşamın her anında bizlere dayatılan en büyük “engel” olan ayrımcılığı yok edelim!

Otizmin oldukça karmaşık yapısı, otizmli bireyle birlikte ailesi başta olmak üzere yakın çevresindeki herkesi hayatın tüm evrelerinde etkiliyor.

Otizmli bir çocuğun ilerlemesinde en büyük sorumluluk ailelerde, en ağır yük de annelerin omzunda!

 Otizmden etkilenen bireyin ve ailesinin her şeyden önce yalnız ve ötelenmiş bir hayata mahkûm edilmemesi için, özellikle doğal gelişim gösteren çocuk ebeveynlerinin toplumsal yaşamı bizimle paylaşmayı öğrenmeleri gerekiyor.



Oğluşum, benim uğur Böcüğüm, aldığım her nefesin anlamı, yaşam öğretmenim! O’nunla birlikte otizmle mücadele ederken, mutluluğun tek bir bakış veya tek bir kelimeden ibaret olduğunu görme fırsatım oldu. Seslenince dönüp bakması, ağzından tek bir kelime çıkması, ağlayıp öfke krizleri geçirmeden bir tam gün geçirmesi, benimle gezmeye, markete, restorana, sinemaya gidebilmesi, kendini hayatın gündelik akışında veya okul hayatı içinde idare edebildiğini görmek için yıllarca sabırla bekledim.

Biz ikimiz, çok başka bir yerden, büyük bir boşluktan, hiçlikten, sessizlikten, kapalı bir fanusun içinden geliyoruz. Yoku çok, azı fazla, yaşam sevincinin dibine vuran, hayatı farklılıkları ile yaşamayı öğrenmek zorunda kaldığımız bir uçurumun taa en dibinden geliyoruz.

Öyle bir yerden geliyoruz ki, “gelmez, düzelmez, hayata katılmaz, konuşmaz, kendini seslendirmez, hayatı anlamaz, anlatamaz, asla paylaşamaz, duygularını gösteremez, hissedemez, arkadaş olamaz, okuyamaz, hiçbir zaman tam öğrenemez, hatta sevemez” demişlerdi…
 
Hepsinin ne kadar boş olduğunu yaşama sımsıkı tutunmasıyla gösteren oğluşumun annesi olmak kadar beni hayatta tanımlayan bir şey yok!

Son 8 yılda ailemiz haline gelen otizm topluluğunun içindeki her otizmli çocuk benim de çocuğum, otizmli anne-babalar ise yoldaşım.
 
 
 
Onlardan sadece biri olarak diyorum ki, gündelik hayatın içinde karşılaştığınız ağlayan bir çocuğu yargılayıp, annesine laf etmeden önce bir an düşünün. Çocuğunuzun sınıfında otizmli bir çocuğun da olmasının, farklılıkları yaşayarak öğrenecek kendi çocuğunuza da faydası olacağını lütfen unutmayın.


Her yıl Nisan ayı, Türkiye’de otizm adına yeni umutlar, yeni adımlar demek…

Eğer siz de “Otizmin farkındayım, ama fark etmek yetmez, yaşamı paylaşmak gerek!” diyorsanız, otizmli çocukların ve anne-babalarının seslerine kulak verin, sesimize ses katın, otizmin bilinirliği ve sorunların çözümü için gönüllü destek verin ki, çocuklarımız hep beraber büyüsün.

Çünkü her çocuk farklılıkları ile yaşamda yer almayı hak eder!

Nisan Dünya Otizm Farkındalık Ayı’nda yaşamı paylaşan herkese yürek dolusu selam olsun!

OTİZMİ FARK ET, YAŞAMI PAYLAŞ! Kampanyası:

Otizmi fark et, fark ettir! Farkında olman yetmez, yaşamı paylaş! Yaşamı paylaşmak, sorunları paylaşmaktır. Ayrımcılık yapma, otizmliye engel yaratma!

#otizmifarketyasamipaylas


M. İrem Afşin

Nazım Özgün'ün Annişi

Otizm Aktivisti

23 Nisan 2013 Salı

DEĞİŞEN ÇOCUKLUK KONUŞULUYOR ERGENLİK HAKKINDA....

 
 

DEĞİŞEN ÇOCUKLUK KONUŞULUYOR

ERGENLİK HAKKINDA....

 
TV HABERTÜRK VİDEO İÇERİĞİNDEN;

  • ÇOCUĞUNUZ YAŞIYLA UYUMLU BÜYÜMÜYORSA SONUCU NE OLACAK.
  • ÇOCUĞUMUZUNU HORMONLU ERGEN OLMAMASI İÇİN NE YAPABİLİRİZ?
  • ERKEN ERGENLİĞİ İLAÇLARLA DURDURMAK MÜMKÜN MÜ?
  • GELİŞEN TEKNOLOJİ VE OYUNLAR ERKEN Mİ ERGENLEŞTİRİYOR?
  • FAZLA CİNSELLİK UYARANLARI ÇOCUKLARI NASIL ETKİLİYOR?
 
Prof. Dr. Peyami Cinaz ÇOCUK ENDOKRİNOLOJİSİ UZM.
"7 yaşındaki çocuk 10 yaşında gibi davranmamalı"
 
Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz ÇOCUK ENDOKRİNOLOJİSİ UZM.
"Zeka geriliği erken ergenliğin nedenlerinden"
 
Prof. Dr. Emine Zinnur Kılıç ÇOCUK VE ERGEN RUH SAĞ. UZM.
"Ergenlik artık anne babalar için sorun"
"Çocuğunuzun akran ilişkisini iyi düzenleyin."
"Cinsellik ergenlerin küçük bir derdi, asıl dertleri gelişimsel aşamaları tamamlamaları ile ilgili"
 
Prof. Dr. Nevzat Tarhan PSİKİYATRİ
"Erkek beyni ve kadın beyni farklı çalışıyor"
 
Prof. Dr. Funda Elmacıoğlu BESLENME VE DİYETİK UZM.
"Beslenme her dönemde, her konuda ruhsal, psişik, büyüme, gelişme, boyun uzamasında her daim bütün konulara eşlik ediyor."
 
Ayşe Acar YAZAR
"Çocukluk bitti mi ergenlik var mı konusu üzerinde tavsiye edeceğim şey, aileler panik olmasınlar, çocuklarını gözlemekten vazgeçmesinler. Onlarla iletişim kursunlar. Onların büyümeleri ve gelişimlerini takip etsinler.
 
Hülya Yıldırım YAZAR
"İnternet ve teknoloji erken ergenliği tetikliyor"
"Anaokulundaki çocuğa sevgilin kim diye sorulmaz"
"Beş çocuktan birinde cinsel istismar var"

23 Ocak 2013 Çarşamba

KADIN İSTİHDAMI...DOĞUM İZNİ ARTACAK MI?...

 
SOSYAL MEDYADA GÜNDEME GELEN DOĞUM İZNİ VE KADIN İSTİHDAMI HAKKINDA
ÇALIŞMA BAKANI FARUK ÇELİK'İN AÇIKLAMASI  
 
 
  • Kadın istihdamında eğitim sorunu
  •  
  • Kadınların iş dünyasındaki rolü
  •  
  • Çok çocuk politikası kadın istihdamını nasıl etkiler?
  •  
  • Doğum izni artacak mı?  


 

"BENİM ÇOCUĞUM" DA NEREDEN ÇIKTI!

         Çok uzun zaman önce; bir çocuk sitesine yayınlanmak üzere bir yazı yazmıştım. Yazının içeriği blog tanıtımıydı. Blog ...